3 Ocak 2017 Salı

Dyker Heights'ın Işıltısı




Bütün şehir yılın bu zamanlarında ışıl ışıl ama Dyker Heights'ın Noel ışıklandırmalarıyla ilgili ayrı bir şöhreti var. Brooklyn Dyker Heights bölgesindeki evler Christmas zamanında baştan aşağı ışıklar giyiniyor, süsleniyor ve büyük bir ziyaretçi akınına uğruyor. Seksenlerde başlayan Noel ışıklandırmaları her yıl biraz daha coşku ve abartı kazanmış ve bu eğlence komşular arasında adeta gizli bir yarışa dönüşmüş. Bazı ev sahipleri işi, ışıklandırmalar için profesyonel hizmet almaya kadar vardırmış. Son olarak, 2016 yılında bazı evlerin ışıklandırmaları için 20.000 dolara varan harcamalar yapıldığı söyleniyor.

Dyker Heights'a Nasıl Gidilir?

Milyon dolarlık mansiyonları, sıra sıra dizilmiş müstakil evleriyle küçük bir muhit olan Dyker Heights tren hattı olmaması nedeniyle şehrin kalabalığından korunmuş. Önce İskandinavların sonra ve halen İtalyanların yerleşim alanı olan bölgede bugün Ruslar ve Araplar da mukim bulunuyor. Muhitin bir tren hattı olmadığından bahsettim. Bu nedenle trenle gitmeyi tercih ederseniz, biraz yürüyeceksiniz demektir. D treniyle 79. Sokağa kadar giderek, 20 dakikalık bir yürüyüşle süslemelere ulaşabilirsiniz. Yürürken yol boyunca ışıklandırmalar göreceksiniz ancak asıl görsel şölen, 11 ve 13. Caddelerde, 83.Sokak ile 86.Sokak arasında yer alıyor.



Yalnız yürümek fikri çok cazip gelmediyse Manhattan Union Square çevresinden hareket eden yürüyüş turlarına katılabilir, ışıklandırmaları görürken bir yandan da rehberinizden bilgiler alabilirsiniz. Bu yürüyüş turları 15 Dolardan başlıyor.

Yok ben yalnız yürümekten değil, başlı başına yürümekten hoşlanmam diyorsanız, ışıklandırmaları görmek için otobüs turlarını da tercih edebilirsiniz. Aralık ayı boyunca her gece devam eden otobüs turları da 50 Dolar civarında seyrediyor.

Neler Görülmeli:

En iyi ışıklandırmalar, 83. ve 84.Sokaklar arasında, 11. ve 13. Caddelerde bulunuyor. "İtalyan ışıklarının Kraliçesi" olarak bilinen Lucy Spata'nın evi de burada bulunuyor.

Spata Evi: Spata 30 yıl önce Dyker Heights'da Noel ışıklandırmaları geleneğini başlatan kişi.

1983 yılında evinin dışını ilk kez süslediğinde Spata'nın komşuları rahatsız olup şikayet etmiş. Ancak her yıl yeni bir komşunun bu süslemelere katılmasıyla Dyker Heights'da bir gelenek başlamış.Özellikle Spata Evi'nin olduğu sokak Amerika'nın her yerinden ziyaretçi çekiyor ve bazı Aralık akşamları trafiğe kapatılıyor.

Spata, her yıl Kasım ayının başlamasıyla evinin etrafına yerleştirdiği ışıkları Şükran günü akşamında yakıyor. Aylık ortalama 3.500 dolar elektrik faturası ödediğini söyleyen Spata, evini saran 20.000 ışığı 7 Ocak'a kadar kaldırmıyor.

Spata'nın bahçesinde ışıklandırmalar,süslemeler ve kurşun askerlerden başka, elfleri, Elmo'yu ve -ziyaretiniz haftasonundaysa- Noel anne kılığına girmiş olan Lucy Spata'yı da görebilirsiniz.

Polizotto Evi:

Lucy Spata evinin hemen karşısında yer alan Polizotto evi 26 yıl önce ilk defa güzel bir haberi kutlamak için ışıklandırılmış; Alfred Polizotti'nin kanserinin iyileşmeye durduğu haberini. Bunun üzerine Brooklyn'de bir ev kiralayan Polizotto, bahçesini ışıklarla kaplayıp, dönme dolaplar ve geyik heykelleriyle süslemiş. Polizotto dünyasını geçtiğimiz yıllarda değişmiş ama geleneği sürüyor. Ziyaretçiler Polizotto'yu anarken, bahçe kapısında yer alan bağış kutuları aracılığıyla Ulusal Kanser Derneği'ne de bağışta bulunabiliyor.

Robert DeLauro Evi: Robert DeLauro evi, süslemeleri müzikle birleştirmesiyle meşhur. Müzikle senkronize hareket eden ışıklar tam bir görsel şölen sergiliyor. DeLauro'yu bu teknolojiyle küçük kızı tanıştırmış ve DeLauro biraz araştırınca ışığı müzikle senkronize edebileceğini görmüş, başladığı yıl bütün bir yazını bu ışık ve müzik gösterisini organize etmek için ayıran DeLauro çok uğraşmış ama çok büyüleyici bir iş çıkarmış.

Yunan Sam'in Evi: Las Vegas'ı Brooklyn'e getiren kişi olarak tanınan Sam'in Evi, 71. sokak 14. Caddede yer alıyor. Yaklaşık 300.000 ışık barındıran bu ev bence diğerleri kadar estetik bir zevk vermiyor ama ününden dolayı görülmeye değer.

Gezerken gözünüz evlerin pencerelerinde olsun, size el sallayan Noel babalar görebilirsiniz. Bazı ev sahipleri işe biraz daha yaratıcılık katmış ve sinevizyon ekranı kaplanılan camlar aracılığıyla pencerelerine Noel baba simulasyonları koymuş.

Gezinizi sonlandırırken bölgede meşhur bir İtalyan tatlısı olan Cannoli yemeden dönmeyin. Villabate Alba bunun için iyi bir seçim olabilir.

Not : Yılın bu zamanlarında sokaklarda her gün bir Fındıkkıran Balesi ilanı görmüş olabilirsiniz, Dyker Heights süslemelerini gezerken de Noel'in simgesi olan Noel Baba ve geyikler kadar fındıkkıran ve verilen kurşun askerlerden gördünüz . Alman halk kültürüne göre fındıkkıranlar evleri koruyup iyi şans getirmesi için insanlara verilmiş. Fındıkkıranları bugünkü ününe ulaştıran "Fındıkkıran ve Fareler Kralı" hikayesi ise, 1776 ve 1822 yılları arasında E.T. Amadeus Hoffman tarafından yazılmış. Küçük Alman kızı Clara'nın Noel armağanı olan fındıkkıranı aldıktan sonra, Noel gecesi rüyasında ziyaret ettiği düşler ülkesini ve oradaki maceralarını anlatan hikaye daha sonra Tchaikovsky tarafından baleye uyarlanmış. İlk defa 1892'de St. Petersburg da sergilenen gösteri daha sonra Noel zamanlarının vazgeçilmezi halini almış. 1950'lerden sonra da Amerika'da popülerleşmeye başlamış.

UsaSabah Gezi Mekan Köşesinde yayınlanmıştır

Yenilenen Dünya Ticaret Merkezi


+ Bir gün ikiz kulelere çıkalım beraber. - Tamam çıkarız acelemiz mi var; koca binalar, bir yere gitmiyorlar ya!



Ve 11 Eylül 2001'de İkiz kuleler olarak bilinen Dünya Ticaret Merkezi talihsiz bir terör saldırısıyla yıkılır, bu iki arkadaş henüz ziyaret edememişken. Yasanmış bu hikayenin ardından yıllar geçti. Saldırıların hedefi olan Dünya Ticaret Merkezi binaları, uzun süren ertelemeler ve tartışmalardan sonra nihayet tamamlanıyor. Bugün sizlerle yenilenen binalara ve anıtlara gidiyoruz.



Gezimize PATH tren istasyonunun yerine yapılan, istasyon ile başlıyoruz. Mart 2016'da açılan Oculus isimli istasyon bolca cam ve çelikten olusuyor. İspanyol mimar Santiago Calatrava tarafından yapılan ve uçan bir kuğuyu andıran bina, 4 bilyon doları bulan maliyetiyle oldukça büyük eleştirilere konu olmus. Ancak eleştiren istasyonun açılışıyla beraber, eleştiriler yerini takdirlere bıraktı. Bugün eleştirenlerin bir çoğu, evet büyük paralar harcandı ama buna değmiş diyor. Gerçekten de görülmeye değer olan, Oculus'u hergün binlerce insan ziyaret ediyor. Sabah erken veya aksam geç saatlerde gidildiğinde çevreyi saran beyaz ışık altında sakince oturuken, sade bir huzuru yaşayabilirsiniz. İçeriden bakıldığında adeta bir kuşun, ya da o boyutlarda bir dinazorun iskelet sistemini andıran bina, Calatrava'nın New York taki ilk eseri. Yine Calatrava'nın eseri olan alt geçit de mutlaka görülmeli. Oculus'un bir parçası gibi tasarlanmış olan alt geçit Oculus ile Brookfield Place'i birbirine bağlıyor.

Oculus'u gerimizde bırakıp dışarı çıktığımızda, ikiz yansıma havuzlarını göreceğiz. Neredeyse yarım dönüm genişliğinde olan ikiz yansıma havuzları, Kuzey Amerika'nın insan eliyle yapılmış en geniş şelalesi olma özelliğini taşıyor. Mimar Michael Arad ve peyzaj mimarı Peter Walker tarafından eski ikiz kulelerin yerine inşa edilmiş olan havuzlardan akan sular, ikiz kulelerin yıkılışını simgeliyor ve 11 Eylül saldırılarında ölen 3000'e yakın kişiyi anmak üzere yapılmış. Anıt havuzların çevresini saran bronz korkulukta, her bir mevtanın ismi yazılı. Saldırının her bir mağduru için havuzun çevresinde ayrılan ve isminin üzerine her doğum gününde bir gül bırakılıyor. Havuz kenarında durup biraz dinlenip, gezimizin ikinci durağına ilerleyebiliriz.



9/11 memorial, Stüdyo SNØHETTA ve Mimar Davis Brody Bond tarafindan tasarlanan bina 9/11 anıt-müze olarak kullanılıyor. Içinde eski Dünya Ticaret Merkezine dair bilgileri, fotoğrafları barindiran muze, yıkım ve yeniden inşa süreclerine de yakından göz atabileceğiniz dökümanlara sahip. 24 Dolar olan müze girişi, Salı günleri ücretsiz. Pazar-Perşembe günleri 09.00-20.00 arası açık olan müze, Cuma-Cumartesi günleri 09.00- 21.00 arası ziyaretçilerini kabul ediyor.

Gezimizi Özgürlük Kulesi (Freedom Tower) olarak da anılan ve ana bina olarak kabul edilen Dünya Ticaret Merkezi 1'i ziyaret ederek sonlandıracağız. Amerika'nın en yüksek binası olan bu bina Kasım 2014'te açılmış. Binanın 100. katında bulunan gözlem kulesinden inanılmaz bir New York manzarası görebilir, gözlem kulesinin restorant ve cafe bölümlerinde harikulade bir manzara eşliğinde yemek yiyip, kahvenizi içebilirsiniz. Gözlem kulesi aynı zamanda, düğünlere, iş ve sosyal toplantılar gibi etkinliklere de ev sahipliği yapıyor. Biletlerinihttps://oneworldobservatory.com/tickets/# adresinden alabileceğiniz gözlem kulesinin standart giriş ücreti 32 Dolar, kule yaz boyunca 09.00 ile 22.00 arasında ve kış döneminde 09.00 ile 20.00 arasında ziyaretçilere açık.

Gezimizin geri kalan kısmında ise, Dünya Ticaret merkezi ve 9/11 anıt-müzesinin çoğu zaman atlanılan gizli güzelliklerini yazacağım.

Sizler için çok keyifli fotoğraf noktaları da işaretleyeceğim.

Önümüzdeki yazıda görüşmek üzere.

UsaSabah Gezi Mekan Köşesinde yayınlanmıştır

New York'un gizli hazinesi: Fort Tyron Park



New York gökdelenleri, gece gündüz canlı ve kalabalık caddeleri, renkli sokak ve kültür hayatı dışında, şehir hayatının keşmekeşinden uzaklaşıp dinlenebilmek için sayısız imkanlar sunabilen bir şehir aynı zamanda.
New York parkları, şehrin göbeğinde, binaların arasında, ara bir sokakta bir anda karşınıza çıkıp sizi şaşırtabilir. Birden kendine çekip sizi tüm o tantana ve curcunadan uzaklaşıtırabilir. Bir de bakmışsınız akan suyu izliyor ve neredeyse hiç bir şey düşünmüyorsunuz. Şehrin içinde yer alan parklardan bahsedince elbette ilk akla gelen Manhttan'daki Central Park ve Brooklyn'deki Prospect Park, Queens'deki Astoria Park gibi parklar. Yaz akşamlarındaki sinema, tiyatro gösterimleri, sabah yogaları, çevre çalışanlarının öğlen yemeği ve sabah kahvesi için uğrak yeri olan her zaman canlı Bryant Park ve şehir planlamacıları için büyük bir ilham kaynağı olan High Line da bu üçlüyü takip ediyor.
New York'ta toplamda 1700'den fazla park bulunuyor ve neredeyse her Borough ve her mahallenin kendine ait irili ufaklı parkları var.
Bugün ise, şehrin çok popüler olmayan ama mutlak görülmesi gereken gizli hazinelerinden olan Fort Tryon Parkı ziyâret edeceğiz.
Manhattan adasının en tepesinde yer alan Fort Tryon Park'a A treniyle ulaşabilirsiniz. Trenden asansörle ulaşılan parkın bir tarafından George Washington köprüsü ve Hudson nehrini izlerken diğer taraftan Washington Heights ve Bronx manzarasını seyredebiliyorsunuz. Fort Tryon Park, Newyork'un en yüksek rakımlı tepelerinden birinin üzerinde kurulu. Bir yanında nehir diğer yanında ise yerleşim alanları bulunan parkın en tepe omurgasını geniş yeşil alan oluşturuyor. Tepeden uzun patikalar vasıtasıyla nehire, ve yerleşim alanlarına ulaşım mümkün. Tabi sürprizlerle dolu patikalardan yürümek oldukça keyifli. Nehir tarafına inen patikadaki sıra kemerler de görülmeye değer. 27 hektarlık bir alana kurulu olan park konumu itibariyle turistlerin sık uğradığı bir yer değil. Bu nedenle benzerlerine göre çok daha sakin ve huzurlu.
Parkın kurulu olduğu bölge, Lenape'li yerli kabile tarafından Chquaesgeck olarak tanınıyormuş, daha sonra 17. yüzyıla kadar Hollandalı göçmenler tarafından yüksek tepe anlamına gelen, Lange Bergh denmiş. Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nın bir parçası olan Fort Washington Mücadelesi de burada gerçekleşmiş. Fort Tryon park, bu savaşta mücadele eden kadın savaşçı Margaret Corbin'e ait bir anıtı da barındırıyor. Savaş öncesinde Fort Washington olarak anılan bölge, savaş sırasında İngilizlerin bölgedeki son başkanı olan General Sir Williams Tyron'ın adını almış.
Park 1917'de İş adamı John D. Rockefeller'ın girişimiyle mimarlık firması Olmsted Kardeşler tarafından inşa edilmeye başlamış, 1935'de tamamlanan parkın içinde Metropolitan Sanat Müzesinin bir parçası olan The Cloisters da bulunmaktadır. Tamamiyle ortaçağ mimarisi ile tasarlanan müzede Ortaçağ sanat eserleri ve heykeltraş George Gray Barnard'ın ortaçağ koleksiyonunu da görebilirsiniz.
Orta Çağ severler Parkı özel olarak takip etmeliler, çünkü parkta Eylül veya Ekim aylarında Orta Çağ Festivalleri düzenleniyor. Ziyaretçilerin dönem kostümleri giydiği bu festivalde Orta Çağ müzikleri ve dansları da sergileniyor, jonklörler gösteri yapıyor ve şövalyeler at üstünde mızrak dövüşü sergiliyor.
Yılda bir kere düzenlenen bu etkinlik dışında, her yıl Ekim ayında düzenlenen ve Amerikanın en büyük mimari- tasarım etkinliği olarak meşhur Open House New York haftasonu etkinliğine katılabilir, şu anda Parkın müdüriyet binası olan eski Billings evini ziyaret edebilirsiniz. Yılda bir kere düzenlenen etkinlikler dışında yıl boyunca, Jimnastik, ebeveyn- çocuk yogası, çocuklar için dans kursu, Bahçelerdeki çiçekleri tanıyalım yürüyüşü gibi etkinliklere de Katılabilirsiniz.

Parkta gördüğünüz çiçekleri merak ediyorsanız: http://www.forttryonparktrust.org/gardens/bloom_guide.html
adresinden aylık güncellenen listeleri de görebilirsiniz. Bu arada gelmişken pirenlerle dolu Heather Garden'ın geniş terasından Hudson River'ı izlemenizi ve park içindeki New Leaf Restoranda yemek yemenizi kesinlikle tavsiye ederim. Restoranda ay boyunca Cuma akşamları jazz konserleri de dinleyebilirsiniz.
İyi eğlenceler.

Not: New York Parkları yıl boyunca konser, tiyatro, sinema vb. çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor, sadecehttps://www.nycgovparks.org/ sitesini sık sık ziyaret ederek hayatınıza renk katabilirsiniz.

Downtown New York: Sürpriz Noktalar

Aslıhan Başgül Ergün




Bir önceki gezimizde yenilenen Dünya Ticaret Merkezi ve 11 Eylül anıtlarını ziyaret etmiştik. Şimdi yolculuğumuza kaldığımız yerden Brookfield Place ile devam ediyoruz.

Dünya Ticaret Merkezi Path İstasyonunu Brookfield Place'e bağlayan o muazzam geçiş yolundan gireceğiz içeriye. Mimar Santiago Calatrava'nın tasarladığı bu geçiş yolu, Path İstasyonu'yla da bir bütün oluşturuyor. Mimarın tercihi olan sonsuz beyaz renk ve üçgen formlar burada da devam ediyor.

Brookfield Place, içindeki alternatif markalarla alışveriş ve yemek için tercih edilesi bir mekan. Salata yemek isterseniz Chopt'u, Fransız mutfağından lezzetler denemek isterseniz Le District'i tavsiye edebilirim. Yemek ve alışverişin dışında aslında Brookfield Place özellikle, içindeki Kış Bahçesi Atrium için görülmeye değer.



Brookfield Place'in geri kalanı gibi mimar Cesar Pellin tarafından 1985 de tasarlanan bahçe, 1988 yılında tamamlanmış. Dünya Ticaret Merkezine yayalar için bir bağlantı köprüsü görevi gören bahçe 11 Eylül saldırı esnasında ağır hasar almış. Takip eden yılda, onarılan Atrium, saldırılardan sonra tamamiyle tamir edilebilen ilk yapı. 2002 'de tekrar açıldığından bu yana, konserlere, dans gösterilerine, oyunlara ev sahipliği yapıyor. Mağazalarla dolu bir alışveriş merkezinin avlusunda karşınıza çıkan palmiye ağaçları alışveriş merkezlerinin yorucu tesirini üzerinizden alıyor, dinlendiriyor.

Buradan sonra uğrayacağımız Dünya Ticaret Merkezi 3, American Express Tower lobisinde sizi bir sürpriz bekliyor. Birazdan bu lobide devasa boyutlarda İstanbul resimleriyle karşılaşacaksınız. Eminönü, Şehir Hatları Vapurları, Galata Köprüsü, Ayasofya ve Kapalı Çarşıyı dev boyutlarda resimleyen Mural sanatçısı Craig McPherson, ışığın kullanışı ve verdiği derinlik hissiyle de büyülüyor ve tabii gurbet illerde, hiç ummadığınız bir yerde sıla hissi yaşatıyor. Bu lobide Rio de Janeiro, Sydney, Venedik, İstanbul ve New York da dahil olmak üzere dünyanın önemli ticaret merkezlerinin resimleri bulunuyor. Ancak hepsini temsil eden birer resim varken, İstanbul'a ait üç farklı resmin bulunması şehre verilen önemi gösteriyor.

North End Way


Vessey ve Murray Street arasında yer alan bu yaya yolu, dar olsa da oldukça kalabalık bir sokak. Bu sokağı özel kılan şey, mimar Preston Scott Cohen'in sokağın üstüne yaptığı cam gölgelik. Gölgelik üçgen şeklindeki dev cam kırıklarından oluşuyor, bu kırıklar sayesinde güneş ışığı gün boyunca filtreleniyor. Bu çok sıcak günlerde gidip gölgelik altında sonsuza dek kalabilirsiniz.

Irish Hunger Memorial


İrlanda 1845 ile 1852 yılları arasında büyük bir kıtlığa şahit olmuş, bu yedi yıl süren kıtlık, İrlanda tarihi için bir dönüm noktası olmuştu. Büyük kıtlık olarak bilinen bu tarihi olayı anmak için 2002 yılında inşa edilen anıt, Sanatçı Brian Tolle, peyzaj mimarı Gail Wittwer Laid ve 1100 Architect isimli mimarlık ofisinin ortak çalışması olarak tasarlanmış. Anıt, İrlanda'ya ait taş, toprak ve bitki örtüsünden oluşuyor, eski tip bir İrlanda kulübesini de ihtiva eden anıt, Downtown Manhattan'ın şık ve görkemli yapılarıyla büyük bir tezat oluşturuyor ve sırf size yaşatacağı bu duygu geçişi yaşamak için bile görülmeye değer. Fotoğrafçıların uğrak noktalarından biri olan anıt, oldukça güzel fotoğraflar veriyor.

Gökdelenlerin arasında rastladığınız bir kış bahçesi, Dünya Ticaret Merkezi binasında karşınıza çıkan İstanbul tabloları, cam bir gölgelikle kapatılmış görmeye alışkın olmadığımız bir sokak, görkemli Manhattan binaları arasında taş, toprak bir anıt bugünün sürprizleriydi. Bir sonraki gezimizde görüşmek üzere...

http://www.usasabah.com/GeziMekan/2016/07/29/downtown-new-york-surpriz-noktalar

İçinizi ısıtan lezzet: Sıcak çikolata



New York geçtiğimiz hafta yılın ilk karını aldı ve ilk kar fırtınasını yaşadı. Soğuk günler geliyor.
Sizi bilmem ama ben kışı en çok da üşüdükten sonra ısınmanın verdiği o tatlı mutluluk için severim. Yün kazakları, montları, eldivenleri, battaniyeleri, evde oturup film izlemeyi, sahlebi, sobada kestaneyi, şömine önünde sohbet etmeyi ve tabii sıcak çikolatayı.

Sıcak çikolata bazı kültürler için vazgeçilmez bir içecek, kışı sert geçen New York için de bu mevsimin olmazsa olmazlarından. Bağışıklık sistemini güçlendiren, kan basıncını düzenleyen kakao aynı zamanda endorfin salgısını tetiklemesi özelliğiyle de meşhur. Endorfin, mutluluk hormonu ve aynı zamanda çok güçlü bir ağrı kesici. Soğuk bir kış gününde delice üşümüşken tam da ihtiyacımız olan şey çikolata yani. Kakaonun bu şifa verici ünü çok gerilere, Maya ve Aztek medeniyetlerine kadar dayanıyor.

Neyse çok uzatmayayım , o muhteşem kakao kokusunu ve içinizi ısıtan, yumuşacık, ipeksi lezzetini hayal etmeye başladınız biliyorum, o zaman şöyle buyurun, New York'taki en iyi sıcak çikolata mekanları :

1. MarieBelle: Soho'da mukim olan MarieBelle, sıcak çikolata deneyimini sıcacık mekanıyla da bütünlüyor, dekoruyla eski bir Fransız kafesinde gibi hissettiren Marie Belle özel üretim çikolatalarıyla meşhur, böyle olunca sıcak çikolatası da çok lezzetli, kararınızı vermeden önce yirmiye yakın seçenek arasında küçük bir tadım yapabilirsiniz.

2. Lavazza Eataly: Mario Batali ve Joe Bastianich'nin mega marketi, Eataly'de yer alan Lavazza'da sıcak çikolatanın İtalyancasını içerbilirsiniz. Flat Iron'daki Eataly, sıcak çikolatadan sonra alışveriş için de tercih edilebilir.

3. Nunu Chocolate: Brooklyn'de yer alan Nunu'nun sıcak çikolatası %65 bitter çikolatadan yapılıyor ve şekersiz olarak servis ediliyor, sıcak çikolata içeyim ama tadı da baymasın diye düşünenler için ideal bir alternatif.

4. The chocolate Room: Park Slope ve Cobble Hill'de bulunan 'The chocolate Room' Madagaskar, Belçika ve Brooklyn yerli yapımı olan Mast kardeşlerin çikolatalarını sunuyor. Chocolate Room lezzetli sıcak çikolatalarıyla beraber güler yüzlü servisi ve mekanın genişliği (Bencileyin bebek arabaları anneler için mekanın genişliği önemli) ile de gönüllerimizi kazanıyor.

5. Jacques Torres: Dumbo'da yer alan Jacques Torres özellikle sıcak çikolatasını acı sevenlere önerebileceğim bir mekan. Tarçınlı, baharatlı, acı biberli versiyonları kesinlikle denenmeli.

6. City Bakery : Her yıl düzenledikleri 'hot chocalate festival' ile tanınan City Bakery, Şubat ayı boyunca her gün sıcak çikolatanın farklı bir çeşidini sunuyor. Bu yılki festival listesini şu adresten görebilir, çeşitlerin cazibesine göre kendinize bir gün seçebilirsiniz, ama bu ay içerisinde en az bir kere uğramak şart gibi duruyor, özellikle sıcak çikolatanızın üstüne ev yapımı marshmallow istemeyi unutmayın:

http://www.amny.com/eat-and-drink/city-bakery-hot-chocolate-festival-2016-the-sweet-lineup-1.9885160

7. La Maison du Chocolate: New York'ta üç farklı şubesi bulunan bu çikolata zincirinin sıcak çikolatası da oldukça meşhur. Bilhassa Bitter çikolatalısını tavsiye ederim.

8. Serendipity III : Meşhur film Serendipity'e ev sahipliği yapmış bu cafenin sıcak çikolatasını özel yapan üstündeki krem şantisi, içindeki zencefil aroması ve üstündeki fransız usülü dilimlenmiş çikolatası. Özellikle filmi sevenler için sıcak çikolatanın ötesinde bir anlam ifade edecektir bu cafe.

9. Max Brenner : New York'taki şubesi Union Square de bulunan Max Brenner'in Boston, New Jersey, Maryland ve Philedelphia'da da şubeleri bulunuyor. Max Brenner New York'un en iyi çikolata dükkanlarından biri olarak kabul ediliyor ve sekiz çeşit sıcak çikolatası bulunuyor. Ayrıca Max Brenner İsrail'e olan açık desteğiyle biliniyor.

10. Petite Abeille : Belçika çikolatasıyla hazırlanmış o eşsiz sıcak çikolata lezzetini bu Belçika restoranında deneyebilirsiniz.
Afiyetler olsun.

UsaSabah Gezi Mekan köşesinde yayınlanmıştır.

Mutlu et: Honest Chops ve Bare Burger


Honest Chops


Yurt dışında helal et bulmak her zaman ciddi bir meseledir. Bu konuyu kendine dert edinmiş olan Khalid Latif (New York üniversitesi İmamı), Bassam Tariq (yönetmen) ve Russell Khan, sonunda çareyi bir kasap dükkanı açmakta bulmuşlar. Honest Chops isimli kasap dükkanları ile Amerikalılara helal et kavramını yeniden düşündürtüyorlar.

Honest Chops, bir etin helal olması için islami usullerce kesilmesinin yetmediğini, kesilen hayvanın insanca şartlarda beslenip, büyütülmesi gerektiğini savunuyor. Hormonlar, antibiyotikler, hayvansal gıdalarla beslenen ve doğal olmayan yöntemlerle büyütülen hayvanların insanlar tarafından sistematik bir şekilde istismar edildiğini ve bu istismar sonunda islami usullerle kesiliyor olmasının o etin helal olması için yetmediğini söylüyorlar.

Sitelerinde yer alan tanıtım metninde; hormonla, arsenikle ya da antibiyotikle beslenmemiş hayvanların, etik bir şekilde büyütülüp, insanca davranıldığı, islami usullerle kesildiği, yerel çiftliklerden temin edildiği, hizmet eden çalışanların haklarının verildiği, müşterilere karşı dürüst ve şeffaf olunan bir çalışma sisteminin sözünü veriyorlar.

East Village'da yer alan kasap dükkanını sadece Müslümanlar değil, farklı kültürlerden sağlıklı ve bilinçli beslenmeyi önemseyen pek çok insan tercih ediyor. Honest Chops; Manhattan, Brooklyn ve Queens'e sipariş gününde adrese teslimat da yapıyor. Ünlerini kısa sürede duyuran Honest Chops'un hikayesi bir TED Talks'a bile konu olmuş.



Bare Burger 
New York, New Jersey, Connecticut, Philedelphia, Toronto ve Ohio'da şubeleri bulunan Bare Burger'in etleri de Honest Chops'unki gibi mutlu et (happy meat), yani hayvanlar uygun çiftlik şartlarında yaşıyor, GDO'suz, hormonsuz, antibiyotiksiz besleniyor ve eziyet edilmeden kesiliyor. Bare Burger'de birbirinden lezzetli vegan burgerler de bulunuyor. Vegan burgerler içinde Guadalupe'yi şiddetle öneririm.Ayrıca çok geniş seçenekler içinden kendi burgerinizi de tasarlayabiliyorsunuz.

Eğer dana eti yemek isterseniz, Standart burgeri deneyebilirsiniz. Farklı et denemek isteyenler için geyik ve vizon gibi alternatifler de bulunuyor. Burgerinizin yanına, french fries ve soğan halkasını ve Bare Burger'in çok lezzetli özel soslarını almayı unutmayın.

Afiyet olsun.

http://www.usasabah.com/GeziMekan/2016/03/24/mutlu-et-honest-chops-ve-bare-burger

Açık Kapılar: Open House New York



Bu hafta işler biraz daha farklı. Bu hafta gezeceğimiz yeri sizin seçmenizi isteyeceğim. Elimizde herkesin zevkine, ilgisine göre bir çok mekan var. Ve herkes istediği yere gidebilecek. Nasıl mı?

"Open House New York"un New York'lulara açtığı kapılarla. Bu gönüllü organizasyon 2001 yılında kurulmuş. Amaçları, şehrin mimari, tasarım, kültürel ve mühendislik harikası bina, ev, park gibi mekanlarının kapılarını halka açarak bir bilinç aşılamak. İlk defa 2003 yılında New York'un Mimarlık Haftası'nın bir parçası olarak başlayan Open House, o günden itibaren her yıl Ekim ayının ortasında, normalde giriş izni bulunmayan bir çok mekanın kapılarını New York'lulara açıyor. Bu yüzden adı Open House. Ilk senesinde New York genelinde 84 mekandan oluşan liste tam olarak 45,000 ziyaretçi ağırlamış. Daha sonraki yıllarda mekan ve ziyaretçi sayıları katlanarak artmış.



Bugun ise bu listede New York'un ünlü binalari, evleri, otelleri, tiyatroları, sürdürülebilir mimari örnekleri, bahçeleri, bağları, fabrikaları, dükkan ve lokantaları gibi çeşitli mekanlar var. Bunlara ek olarak düzenlenen mahalle ve mekan turları da büyük ilgi görüyor. Şunu da belirtmeliyim ki, bu etkinlikler sadece Open House Haftasonuyla sınırlı değil. Yıl boyunca farklı etkinliklerle Open House New Yorklulara sayısız kapı açıyor.
Gectiğimiz yıl bir çok mekanı ziyaret etme fırsatı bulmuştum. Fakat mekanların cokluğu nedeniyle bu yıl daha seçici olmakta fayda görüyorum.

Bu sene en çok ilgimi ceken mekanlar şöyle:

Yeni açılan 7 treni istasyonu.
34th St-Hudson Yards Subway Station (7)
Brooklyn Academy of Music
Brooklyn Army Terminal
Brooklyn Brewery
Brooklyn Glass
Byrant park Hotel
Coffey Street Residence
Cooper Union: 41 Cooper Square
DOT Traffic Management Center
Farm on Kent
Google Inc. — Design & Workplace Tour
Jefferson Market Library
Manhattan Borough President's Map Display
Newtown Creek Wastewater Treatment Plant
Rockefeller University
TWA Flight Center
Edgar Allan Poe Cottage
New York University: Edward Hopper Studio
Tudor City Penthouse



Liste böyle ilerliyor. Daha ismini sayamadığım nice mekan var.

Gezide dikkat edilmesi gereken en önemli hususlardan bir tanesi planlamanın doğru yapılması. Çünkü bazı mekanlar belirli gün ve saatlerde açık olabiliyor.

Ayrıca her yıl Open House hafta sonunu kapsayan fotoğraflar arasında bir de fotoğraf yarışması düzenleniyor. Çektiğiniz fotoğraflarla bu yarışmaya katılmayı da unutmayın!

Etkinliklerle ilgili bilgi almak için: http://www.ohny.org/ sitesini ziyaret edebilirsiniz. Dediğim gibi yıl boyunca farklı etkinliklerle Open House New York sayısız kapı açıyor, bu nedenle siteyi takip etmenizi öneriyorum.

Açılan kapıların ufuklarımızı açması dileğiyle, iyi eğlenceler.

UsaSabah GeziMekan Köşesinde yayınlanmıştır.

Bir Gün Işığı Müzesi: Dia-Beacon Art Museum




Bugün sizi ışığı, genişliği ve mekanın tasarımıyla etkisi altına alacak bir müzeye Dia- Beacon'a gidiyoruz. Dia Art Foundation'ın bir parçası olan Dia Beacon, New York'un kuzeyinde Beacon'daki eski bir bisküvi fabrikasından müzeye dönüştürülmüş. 1929 yapımı olan bina, dönemin endüstriyel mimarisinin iyi bir örneği. Binanın orjinalinde yer alan geniş açıklıklı sütunlar içerisinin çok güçlü bir ışık almasını sağlıyor, eski fabrika müzeye dönüştürülürken binanın bu özelliği de bir fırsata dönüştürülmüş ve bir gün ışığı müzesi inşa edilmiş. Müze neredeyse sadece gün ışığıyla aydınlatıldığı için ziyaret saatleri buna göre düzenlenmiş, Sonbahar ve kışın 11.00-16.00 arası, baharda ve yazın 11.00-18.00 arası ziyarete açık.

Müzenin genişliği her bir sanatçı için özel bir alana da imkan tanıyor, kalıcı eserlerden benim en sevdiklerim şöyle: Fred Sandback'in alanı kesen iplerle sanki başka bir alana açılıyormuş hissi veren enstalasyonu, Sol Lewitt'in duvar çizimleri ve Michael Heizer'in derinlik algınızla oynayan üç boyutlu enstalasyonu, yalnız şunu söylemeliyim bu çalışma yükseklik korkunuz varsa sizi biraz zorlayabilir.

Müzenin kafesi ve kitapçısı, güzel ve sakin ama asıl bahçesi kesinlikle görülmeye değer , bahçe tasarımı mevsimsel olarak yenileniyor. Bu çok büyük ve özel tasarlanmış bahçede oturup dinlenmek huzur veriyor.



Beacon tren istasyonuna çok yakın olan müzeye Grand Central'dan Metro North treniyle ulaşabilirsiniz, yol boyunca size enfes bir manzara eşlik ederek yolculuğunuzu en başından keyifli bir hale getirecek.

Müze giriş ücreti yetişkinler için 12, 65 yaş üzeri için 10 ve çocuklar için 8 dolar. Daha detaylı bilgiye müze sayfasından ulaşabilirsiniz:

www.diaart.org/sites/main/beacon


Beacon'da başka neler yapılabilir?

– Hudson Beach Glass cam atölyesi ziyaret edilebilir.
– Blue Sky Balloons ile balonla uçuş yapılabilir.,

http://www.usasabah.com/GeziMekan/2015/09/09/bir-gun-isigi-muzesi-diabeacon-art-museum

Dev bir açık hava müzesi, Storm King Art Center


Hazırlanın, dev bir açık hava müzesi olan, Storm King Art Museum'a gidiyoruz. Müze o kadar destansı ki, kendisinden "Fırtına Kral" diye bahsedesim gelmiyor değil. Sanatla tabiatın iç içe geçtiği bu dev müze 200 hektarlık bir araziye kurulmuş. Dünyadaki en büyük açık hava müzelerinden biri ve ardıllarının ilham kaynağı. Müzede 100'den fazla heykel bulunuyor. Uçsuz bucaksız yeşil üzerinde dev boyutlardaki siyah ve kırmızı heykeller ziyaretçilerine eşsiz bir görsel şölen sunuyor.

Bu uçsuz bucaksız alanda bugün, uzun bir yürüyüş bizi bekliyor, göreceğimiz çok eser var, o yüzden rahat bir yürüyüş ayakkabısı tercih edebilirsiniz, güneş kremi, gözlük, şapka ve su da bu yürüyüşü sizin için kolaylaştıracaktır. Eğer yürümek istemezseniz, saat başı hareket eden 20 dakikalık troleybüs turunu da tercih edebilirsiniz. Bu turda istediğiniz ilginizi çeken eserin orada inebilirsiniz. Yanınıza atıştırmalık bir şeyler getirirseniz piknik de yapabiliriz. Evet, içinde piknik yapıp kocaman bir günü sanat ve doğayla geçirebileceğiniz bir müze burası. Dilerseniz kafeteryasına da uğrayabiliriz. Ayrıca bisiklet kiralamak da mümkün. Haftasonu vakitlice geldiğinizde saat ikideki yürüyüş turuna da katılabilirsiniz, tur rehberiyle gezmek bu geziyi daha da verimli hale getirecektir.




Benim gezerken muhakkak size göstermek isteyeceğim favori eserlerim şöyle:

George Cutts'ın Sea Change'i: birbirinden bağımsız olarak dans edercesine hareket eden iki metal çubuk:


Andy Goldsworthy'nin 228 metre uzunluğundaki duvarı Storm King Wall, arasına tek tek ağaçlar alarak uzanan bu kıvrımlı duvar, arazinin ortasındaki göletle kesiliyor ve gölün bittiği yerden yukarıya doğru tekrar devam ediyor. Zhang Huan'ın, 'Three Legged Buddha'sı, Pop art sanatçıcı Roy Lichtenstein'ın deniz kızı çiziminin olduğu "Young America" botu, Alyson Shotz'un ayna çiti, Mirror Fence, Maya Lin'in wavefields'i , Alexander Calder'in The Arch'ı ve Alexander Liberman'ın Adonai ve Iliad and Adam heykelleri.

Biraz da müzedeki etkinliklerden bahsedeyim : Yazın belli dönemlerinde çocuklar için sanatsal yazı ve bilimsel gözlem kursları var. Alan o kadar büyüleyici ki, bir çocuk için unutulmaz bir yaz etkinliği olabillir. Bunlar dışında çocuk ve aileler için özel turlar, yine çocuk ve aileler için hem tabiat, hem sanatın göbeğinde çizim etkinlikleri, cumartesi sabahları yoga ve bazı akşamlar ayışığı yürüyüşleri var. Kış boyu kapalı olan müzede sadece belirli günler kış yürüyüşleri mevcutmuş, eminim karlar altında da ayrı bir keyifli olur bu alan.



Bu uçsuz bucaksız alan ayrıca özel davetler, toplantılar, düğünler için de kullanılabiliyor. Müzeyi gezdikten sonra burada verilecek bir davetin ne kadar muhteşem olabileceğini de göreceksiniz. Zaten muhtemelen günün sonunda bu görsel şölenin tadı damağınızda, buraya tekrar geleceğiniz günün hayalini kuruyor olacaksınız.

Nasıl Ulaşılır?

New york'a bir saat uzaklıkta, şehrin güneyinde, Hudson Valley'de bulunan müzeye, dilerseniz aracınızla, dilerseniz müzenin anlaşmalı olduğu Zipcar'dan kiraladıgınız araçla veya New York Port Autority otobüs terminalinden gelen otobüslerle ulaşabilirsiniz. Daha detaylı bilgi için müzenin web adresini ziyaret edebilirsiniz:www.stormking.org

Bu arada eğer çağdaş sanat ya da mimariden zevk alıyorsanız gelmişken buraya 20 km uzaklıktaki Dia-Beacon Sanat Müzesini de görebiliriz. Yolculuğa Dia-Beacon'la devam etmek isteyen sevgili okurlar, haftaya burada buluşalım.

http://www.usasabah.com/GeziMekan/2015/09/09/dev-bir-acik-hava-muzesi-storm-king-art-center

Rosa Mexicano


Bu haftaki durağımız Meksika mutfağının güzel bir temsilcisi olan Rosa Mexicano
Meksika yemeği deyince aklınıza ilk gelen peynirli, acılı burritolarsa, Rosa Mexicano'da farklı bir tecrübe yaşayacağınızı söylemeliyim. Zaten restoranın kuruluş amaçlarından biri de, New York'lulara gerçek Meksika damak tadını öğretmek. 1984'te Josefina Howard tarafından bu niyetle
kurulan restoran, önce New York'ta üç farklı adreste, sonra Miami, Atlanta, Boston, Los Angeles, Washington DC, National Harbor, San Fransisco ve New Jersey' de şubelerini açmış. Amerika genelinde 14 şubesi bulunan restoranın, Duabi ve Puerto Rico'da da şubeleri bulunuyor. Biz, bugün New York Union Square şubesını ziyaret edeceğiz.

Union Square'e gitmek için 4,5,6,L,N,Q,R trenlerinden birini kullanabiliriz. Trenden çıkınca kısa bir yürüyüş sonrasında vardığımız sokakta Rosa Mexicano'nun pembe tabelası bizi karşılıyor.

İspanyolcada Meksika pembesi anlamına gelen Rosa Mexicano'nun marka rengi de pembe tabii. İçeri girdiğimizde sıcak ve canlı renkleriyle Meksika havasını hissediyoruz. Mekanın genişliği, loş aydınlatması, ahşap kullanımı ve yüksek tavanları ise huzur veriyor. İç mekan tasarımı Meksika'lı ünlü mimar Luis Barragan'dan esinlenilmiş. Masamıza geçip sohbet etmeye başladığımızda fark ediyoruz, mekanın akustiği çok iyi düşünülmüş, diğer masalardan gelen gürültüden dolayı sohbetimiz bölünmüyor, birbirimizi duymamız için sesimizi yükseltmemiz gerekmiyor. Huzurlu bir akşam yemeği yiyebileceğiz.

Ne yiyeceğimize gelince benim tavsiyem, guacamole ile başlamak, Martha Stewart'ın en iyi guacemole dediği bu mezeyi şef, masanızın başında hazırlıyor. Guacomolenin içinde domates,
soğan, kişniş ve avakado bulunuyor. Güveç benzeri bir kapta servis ediliyor. Azteklerden kalmış hissi uyandıran bu güvecin yanında cips ve mısır takosu da bulunuyor. Belki guacomoleden sonra, quesedilla de rajas, baja tacos ve rancheras ile devam edebiliriz.

Ben seçerken helal olmasına dikkat ettiğim için et içermeyen seçeneklerden gittim. Quesedilla de rajas, tortilla arasında chihuahua peyniri ve kavrulmuş domatesten oluşuyor ve üstünde guacamole ile beraber servis ediliyor. Baja Tacos, balıklı tako, tortilla ekmeği içinde balık, ev yapımı lahana salatası, tartar sosu ile sunuluyor. Rancheras, dürüm haldeki mısırlı tortilla ekmeğinin içinde chihuhua peyniri, quesoka fresco peyniri, (taze peynir) kişniş, kıvırcık lahana, soğan ve kavrulmuş domatesten yapılan ranchera sosundan oluşuyor. Bir peynir sever olarak ben rancherasa bayıldım. Bakalım siz nasıl bulacaksınız. Bu arada eğer gluten diyetindeyseniz veya glutensiz yemeyi tercih ediyorsanız, burada glutensiz yemek seçenekleri de bulunuyor.

Bu lezzet şölenınden sonra, tatlılarımıza geçmeden önce biraz dinlenirken, size Rosa Mexicano'daki etkinliklerden bahsedeyim. Duyunca çok hoşuma gitti, çok güzel bir hayır faaliyetinde bulunuyorlar. Karayipler, Latin Amerika ve Afrika'daki yetim çocuklar için çalışan Orphaned Starfish Foundation'la ortak çalışmaları kapsamında, yetim çocukların meslek sahibi olması için çalışıyorlar. Bu çalışmayla, çocuklara aşçılık ve restoran yönetimi eğitimi verilmesi sağlanıyor. Bir diğer hayır faaliyeti de, Alex's Lemonade Stand Foundation ile beraber yürüttükleri bağış kampanyası. Rosa Mexicano olarak, kanserli çocuklar için bağış toplanmasını organize ediyorlar.

BİR hayır kampanyası değil ama, eğlenceli bir etkinlik olduğu için dikkatimi çekti, restoran bünyesinde çocuklar için guacamole hazırlama kursları düzenleniyor, ebeveynlerin de eşlik edebileceği bu kurs sonunda çocuklara bir de aşçı önlüğü hediye ediliyor. Çok tatlı değil mi?

Tatlı siparişlerimize gelince, menüde ilk gözüme çarpanlardan başlayayım önermeye, eğer yaz kış dondurma yerim diyenlerdenseniz ev yapımı dondurmayı önerebilirim; ben soğuk havalarda çok tercih etmiyorum, o yüzden Churros en Bolsa veya Tres Leches de Zarzamoras'dan birini istemeyi düşünüyorum. Churros en Bolsa, Meksika usulü bir donut, çikolata, karamel ve frambuaz soslarıyla beraber servis ediliyor ve sahiden çok lezzetli. Tres Leches de Zarzamoras ise, böğürtlenli, sütlü pasta. Krema ve böğürtlen tadı hakim. Pasta kremalarıyla ilgili çok iyi hislerim olmamasına rağmen deneyince gördüm ki, bu tatlının kreması oldukça hafif ve leziz. Afiyet olsun.

Bu arada isterseniz eve sipariş verebileceğiniz gibi, paylaştıkları bazı yemek tarifleri sayesinde evde kendi Meksika yemeğinizi de hazırlayabileceğiniz bir web siteleri var: www.rosamexicano.com/

Restoranın Meksika mutfağını öğretme misyonuyla da çok uyuşan bir paylaşımcılık. Sadece yemekleriyle değil, bu hareketleriyle de kalbimizi kazandılar.


UsaSabah Gezi Mekan köşesinde yayınlanmıştır