6 Kasım 2012 Salı

sana dün bir tepeden baktım

aziz chicago :)

millenium park'dan göle doğru yürüyünce karşınıza monroe harbor çıkıyor, göl (lake shore) boyunca uzaktaki kubbeli yapıya (adler planeterium) doğru yürürseniz (uzun bir yol ama çok dinlendirici)  museum campus'e çıkıyorsunuz. diğer tarafa doğru yürürseniz navy pier'e.. ben museum campus tarafına yürüyüp, şu manzarayla karşılaştım..


chicago mimari turu

bir önceki postada chicago'nun mimarisiyle meşhur olduğundan bahsetmiştim.. burda yapılabilecek iyi şeylerden biri bir mimari geziye katılmak, gerçekten ilginç hikayeli, ilginç binalar var... benim katıldığım gezi 'architecture foundation'ın nehir boyunca devam eden cruise turuydu.

detaylı bilgisi şurda mevcut: http://www.architecture.org/architecture-river-cruise
bir de turda bize verdikleri bir haritamsı bir şey vardı, onu da webde bulursam paylaşacağım.




29 Ekim 2012 Pazartesi

meraklı çocuk oldum shriners'ı gördüm


Chicago'da  Wabash caddesinde yürürken, gözüme ilginç bir bina çarptı. Burası mimarisiyle ünlü bir şehir olduğu için, uzaktan camiyi andıran bu binanın da, civardaki başka ilginç binalar gibi, hevesli mimarlardan birinin deneysel bir çalışması olabileceğini düşündüm.


Yaklaşınca kapısının üstündeki medinah temple yazısını ve bütün kapıyı saran,  "velağalibuillallah"  hattını (aynı hatta elhamra sarayında da sık sık rastlamak mümkünmüş ) gördüm.  İçerde ise süslü noel ağaçları satılıyordu.  bu çok ironik görüntüyü fotoğrafladıktan  sonra,  Medinah Temple'ı araştırınca "shriners" deyu, çok ilginç bir grupla tanışmış oldum. Özgür Masonların bir kolu olan grubun web sitesi, shrinersinternational.org'da anlatıldığına göre, Mason bir oyuncu olan, Billy  Florence Arap bir diplomatın evindeki davet sırasında, bu kültürün egzotikliğinden bilmem nesinden etkilenmiş ve içinde bulunduğu yeni mason akımı için bir tema olarak, bu egzotik öğeleri kullanmayı düşünmüş, geziden döndüğünde bunu etkin bir Mason olan Walter Fleming'le paylaşmış, o da bu fikirleri ilham verici bulmuş, böylece "Ancient Arabic Order of the Nobles of the Mystic Shrine (A.A.O.N.M.S.)"  (Mistik şirinlerin soylularının, antik arabi düzeni" :P ) kurulmuş. Bu arada başka web sitelerinde, Jön Türklerin, Balkan Bektaşilerinin ve Sebatayların da isimleri bu oluşumla beraber zikrediliyor.

Başlarına fes takmaları, selamun aleyküm, aleyküm selam diye selamlaşmaları, buluşma yerlerine cami demeleri gibi ilginç özellikleri olan bu mason grubu, Amerika'da hastaneleri, hayır kurumları ve okullarıyla biliniyormuş. İlk buluşma yerleri, Manhattan'daki Mekke Camiymiş. Manhattan'a döndüğümde, merak edip buraya gitmeyi istedim ama yerini bulamadım. Neyse, zaten bu kadar şirinlik de yeterdi ..Sonradan alışveriş merkezine dönüştürülen Medinah Temple da işte, Medinah Shrine'lerinin buluşma yeriymiş. Chicago Shrinleri yani.  Mekke'yi , Medine'yi,  Chicago ve New York'u görmüş biri olarak, bu benzetmelerin rastgele  yapılmış benzetmeler olmadığını söyleyebilirim, bunu söylerken içim rahat etmese de.. Mekke-New York, Medine-Chicago, canlılık ve dinlendiricilik boyutlarıyla belli açılardan benzerlik gösterse de,  tesirleri çok başkadır.




Lady Shriners                                                   4  Temmuz kutlamalarından bir görüntü.

sokaklar basketbol müzik ve dans

Hikayenin bundan sonrası kronolojik  devam etmeyecek, sıkıldım böyle geriden gelen bir günlüğü yazmaktan. Ama eğlenceli hikayelerim var :) 

28 Ekim 2012 Pazar

seyahat ya resulallah :)

Çok sevgili YDK'nın yaptığı muhteşem doğum günü jestlerinden biri :)






26 Ekim 2012 Cuma

moma-museum of modern art

new york'daki üçüncü günümdü, momayı bu defa elimle koymuş  gibi buldum, uzaktan şöyle gerine gerine baktım başarıma :) sonra içine girince iç çeke çeke bakmaya devam ettim eserlere, metropolitan museum of art'ın bir devamı gibiydi, bilhassa avrupa ressamları bölümü. çok sevgili empresyonistlerin, çok nadide eserlerini vecd ile temaşa eyledikten sonra daha modern sanatları da gördüm biraz daha az vecd ile. müzede çalışmayla ilgili isteğim pekişti bugün de..

okurcuğum, bu arada, "gittin new yorklara ne central park gördün, ne times square, ne empire states, varsa yoksa müze gezdin anca" dediğini duyar gibiyim.. ama bir sor neden? pek sevgili vyaka bu akşam şehre geleceği için, o gelene  kadar ben müzelerimi gezeyim de şehrin sokaklarında gezinme kısmını ona ayırayım istedim. bundan sonrası new york sokaklarında, amerikaaa...


25 Ekim 2012 Perşembe

the metropolitan museum of art

Sevgili anne,
istanbul'a donmekten vazgectigimi, burda bir muzede calismaya basladigimi haber vermek icin yaziyorum. Sevgiler, selamlar..

Dun metropolitan'i gezerken icimden gecenlerden biri bu mektuptu, digerleri ise :                                        
Ah ya ne guzeller, ne harika..

Ben de boyle cizsem Allah'im, renkleri konustursam, isigi boyle.. (avrupa ressamlari)

 Ya cizemiyorsam da bari klimt'in resmettigi, altinlarla mucevherlerle susledigi bir kadin olsaydim keske, bi aplikasyon filan olsaydi, klimt resmine yuzumu yerlestirseydim ona da raziyim aslinda:))


 Oha, yok artik herkesler burda.  Ne sansliyim bu eserleri gordugum icin, allah'im olecegim mutluluktan.

 Allah'im ne estetik bir medeniyetin icinden buyumusum, ne muthis (islam eserleri bolumu)
Ah ya hikayeleriyle buyudugum eserlerin minyaturleri, ne kadar mesudum.. (islam eserleri bolumu yine)

 Oha, zenginlige bak, benim de cok param olsun, ben de kulture sanata harcayayim, amin ( koc ailesinin muzeye katkilari)

 Anadolu'lu olmak ne harika, ne sansliyim boyle guclu koklerim oldugu ve de koklerimle irtibata gectigim icin..(Anadolu eserleri)




Allah'im iyi ki de japon'um :) (japon eserleri) devreler yanmis burda.. 

İspanyol da olabilirmisim aslinda :)

 sevgili okur,
 sen bu satırları okurken ben dizlerimin agrisindan oluyorum, cunku dun muzeyi gezerken gozum dondu azicik. herseyi gormek, daha cok gormek istedim. aslinda bazılarini alip yanimda goturmek de istedim ve burda yasayan insanlara en cok met icin imrendim. bu arada dun met'i gezerken yeniden fark ettim ki, muze gezmek bende dua etme istegi uyandiriyor, herkesin bir anahtari varsa benimki de sanattir belki. sanattan oyle cok da anliyor degilim aslinda, delice zevk alacak kadar sadece, isimi gorecek kadar yani..

 11 ekim 2012, brooklyn

google maps



birinci günümün metro sistemini çözmeye çalışarak geçtiğini söylemiştim, bu arada yolumu hep google maps marifetiyle buldum.. gitmek istediğim yeri yazdığımda oraya giden araçları, kaç dakika sonra kalkacağını, ne yöne ne kadar yürüyeceğimi söyledi , sağolsun.. bu arada sokakta da telefonlarındaki google maps uygulamasına  bakarak yürüyen insanlar vardı hep..



 fekat bazen saçma tavsiyelerde de bulunuyordu bence. new york'daki ikinci günümde, google maps'in tavsiyelerini beğenmeyip, böyle aktarma mı olur, dur burda inmiyim de şurda iniyim derken kendimi harlem'de buldum :) istasyon duvarında "değerli eşyalarınıza dikkat! " yazan tabelayı, göbekli polis amcaları ve üstünde fare resmi olan o ikazı da bu durakta gördüğümde çok yanlış geldiğimi anlamıştım. yanlışlığın başladığı iki durak öncesine gidip- bu arada google maps tavsiyesini dikkate almadan hala-  yer üstüne çıktım. yer üstünde museum of  national history binası vardı, müzeli filmlerden hatırladığım bu binayı sadece dışardan görmeyi seçtim çünkü gönlümde başka müzeler vardı. neyse bence artık yaklaşmıştım, gitmek istediğim metropolitan art museum ile aramda bir central park vardı sadece, yolun kalanını artık google maps'e danışabilirdim pek ala, bana m79 otobüsüyle gitmemi söyleyen tavsiyesini dinledim bu defa ve böylece central parkın içinde açılmış ve duvarlarla ayrılmış yoldan new york'daki gözbebeğime ulaştım. central park'a uğramadan öylece geçip gitmek zor gelse de bunu yaptım.

ve böylece ny'deki ikinci günümün akşamında google  maps'e itimat etmemin isabetli olacağını öğrendim.

chelsea market vs..



bu sayede tekrar yolumun düşmeyeceği chelsea taraflarını görmüş ve bir turistin gezi listesinde genelde bulunmayan bir yerden başlamış oldum böylece geziye...


sol üstteki fotoğraf chelsea'de bir binadan..
alttakiler de chelsea market'ten görüntüler. içinde kitapçılar, sepetçiler, şarküteri, sanat galerileri, ikinci elciler, pastaneler vs.. barındıran eğlenceli bir yer burası. ama bence bir new york ziyaretinde hele de istanbul'dan gelen biri için ilk durak olmamalı. önce biraz gökdelenlerle, kalabalıklarla, ışıltılarla karşılaşıp sonra chelsea markette dinlenmek, yeni şeyler keşfetmek burayı daha ilginç kılabilir.  detaylı bilgi için:  http://en.wikipedia.org/wiki/Chelsea_Market

bu arada gezerken telefonumun da benim de şarjım azalıyordu, bir şeyler yerken telefonumu şarj etmem gerekiyordu, bu iki hafta boyunca en büyük derdim (tek derdim bu olsun hep) telefonumun şarjını düşünmek oldu. ben de çok tatlı, ilgili garsonları olan ronnybrook milk bar'a girdim. niye burayı tercih ettiğimle ilgili özel bir sebebim yok, ama girdiğime hiç de pişman olmadım.  yolu düşenlere havuç çorbasını önerebilirim. burası özellikle sütü ve süt ürünleriyle meşhur bir yer olduğu için, milkshakelerini de deneyin bence. ben az kalsın denemeden çıkıyordum, tam çıkarken bana türkiye'de nasıl "cheers" diyorsunuz diye sorup, ikram ettikleri enfes çilekli milkshake  beni bu hatadan kurtardı neyse ki, garsonları sevimliydi evet.


akıllı telefonum şarj olduğuna göre ona en yakındaki mescidi sorabilirdim artık, salah for falah uygulaması bulunduğunuz bölgedeki mescidleri, namaz vakitlerini gösteren faydalı bir uygulamaymış, bunu  da tavsiye edeyim. en yakın mescid new york üniversitesinin (NYU) catholic center binasındaymış, böylelikle bir  üniversite binasına, catholic center'a ve burada gördüğüm ilk mescide girmiş oldum. ben çıkarken içerde bir grup toplanıyordu, üniversiteli müslümanlar halka olmuş, günlerinin nasıl geçtiğini konuşuyordu, bir grup lideri, gününüz nasıl geçti, bugün stresli bir şey yaşayan var mı diye sordu, bir çeşit grup terapisi çağrışımı yaptı bu bana. halbuki hem sıradan hem de gayet insani bir soru değil mi?, bir şeyler konuşacağın insanların oraya hangi duygularla geldiğini duyarak konuşmaya başlamak... bunu sevdim, burdaki cemaati belli mescidlerde de böyle olsa keşke diye içimden geçirerek çıktım binadan. bu arada dışarda  hava kararmış ve nyu catholic center binası washington square'e çok yakınmış. gelmişken burayı da gördüm :)

yeni dünyaya yolculuk

bu bloga gezdikçe yazmak istiyordum ama, gezdikçe gezdim daha çok ve ancak, eve döndükten sonra yazabilmek nasip oldu..
 
 8 ekim pazartesi akşamı, tam da columbus day'de new york'a varmam  tatlı bir tesadüftü bence..
new york'daki ilk durağım, kalacağım yer olan, brooklyn-kings highway'de arkadaşlarımın yaşadığı apartman oldu. nasıl özlem giderdiğimiz, nasıl sevindiğimiz bize kalsın... ben gördüklerimi anlatayım.. bunun için sabah olması gerekiyordu, ancak ertesi gün gündüz gözüyle kings highway'i görebildim çünkü. burada çoğunlukla yahudilerin (bilhassa rus yahudiler)sonra da türklerin yaşadığını anlatmışlardı. sokaklarda kipalı amcalar, okul forması uzun etekli genç kızlar vardı, ay etekleri  yerleri süpürüyordu hep :P ilk defa venedik'te gördüğüm bir şeydi jewish ghetto, fatih-çarşamba'ya benzetmiştim o zaman.  kings highway getto olmadığından, burdaki yahudiler de daha az çarşambalı gibiydiler. ama bakar bakmaz ilk gördüğün şey dinleriydi yine de, bunu daha sonra new york ziyareti sırasında vyaka ile konuşma fırsatımız da oldu. anlatırım belki sonra :) aynı gün, buralardayken kullanmak üzere sınırsız internet ve abd içi sınırsız konuşma hakkı veren bir telefon hattı aldım. sınırsız internete en çok google maps yüzünden ihtiyacım vardı- sanırım google maps ayrı bir yazıya konu olacak- daha önce planladığım şekilde vodafone hattımı kullansaydım batardım herhalde. haftalık metro kartımı da aldıktan sonra artık şehre çıkmaya hazırdım :)