26 Eylül 2013 Perşembe

şehirden uzakta bazı mevsimler




yorgun bir günün sonuydu, okuyarak dinlendim. mevsimler, cadu'nun rio'da okaliptus ormanlarının ortasında, insandan uzakta inşa ettiği bir barakada aylarca yaşama hikayesi.
çok yalın bir dili var ve bunu sağlayan şey, şehirden biraz uzaklaşmak olabilir gibi geldi; biraz uzaklaşmak, biraz sakinleşmek. belki de ilk defa canım böyle bir uzaklaşma çekti okudukça. bu bana ilginç geldi, çünkü tam bir şehir insanıyım ve insanlardan uzak bir hayat beni hiç bir zaman cezbetmedi.
geçen ay italo calvino'nun görünmez kentler'ini okurken ve satırların altını çizerken dedim ki, evet işte, ben de sadece kentleri tanırım.

belki de okaliptus ormanlarını ve başka bazı ormanları ve dağları da tanıyabilirim.


27 Mayıs 2013 Pazartesi

elhamdulillah kadına yönelik şiddete karşıyım




















Fatih'te bir otobüs durağı, yirmiyedi mayıs





















Fatih'te bir ağaç üstü, yirmiyedi mayıs

geçen hafta istanbul

yirmialtı mayıs pazar :


arnavutköy kilise meydanında 16. geleneksel arnavutköy şenliği, 3. köprüyle mücadelenin ve şehrin tükenen doğal-kültürel kimliğini korumak gibi bir gayretin ifadesi olarak başlamış ve 16 yıldır sürüyormuş. suzan kardeş dışında, isimlerini ilk defa duyduğum sanatçıların sahne aldığı, tezgahlarda incik, boncuk, el işi, zanaatlerin satıldığı, kendi halinde bir şenlikti. kendi halinde olması güzeldi :) 

arnavutköy tevfikiye camiinin güzel bir manzarası var, kadınlar için namaz kılmaya ayrılan kısmı üst katta, kafi büyüklükte, elbisesi namaz için uygun olmayan ve yanında da taşımayan kadınlar için etek vs. bulunuyor. (ben genelde taşıyorum ama bu da gittiğim camilerde görmeyi sevdiğim bir detay)  

arnavutköy'de balık adem baba'da yenir ama çok kalabalık olunca takanik balığa da gidilebilirmiş, servis, temizlik, lezzet iyiydi. 

yirmi beş mayıs cumartesi:

teşvikiye galeri ışık, iş çıkışlarında yolumun üstündedir, ben de önünden geçerken yeni sergi varsa gezerim bir. cumartesi günü, halil nadir ede ve mehmet akgül'ün 'kaos' isimli sergisi vardı.  renklerin canlılığı beni içeri davet etti ve sergiyi gezerken bir fotoğraf sergisi gezdiğimin farkında dahi değildim, sergi salonunda tekniğe dair bilgilendirici herhangi bir not vs de yoktu, acaba nasıl yapmışlar bunu diye düşünürken kendi kafamdan, kimyasal boyalarla ebru veya ebru desenleri üzerine dijital müdaheleler gibi bişeydir belki diye geçirdim. eve gelip baktığımda öğrendim ki bu bir fotoğraf sergisiymiş :) 
bildiğin sabun baloncuğundaki seyirlik renk geçişlerinin makro objektiflerle fotoğraflanması imiş. sabun baloncuğundaki renkleri seyretmeyi sevenler el kaldırsın :) 

teşvikiye camiinin kadınlar kısmının alk katı hep tozlu, üst katına çıkın, ferah geniş, namaz kıyafeti gani. 
kaos sergisi kesmeyince, aklıma yiğit yazıcı'nın "e cosi-işte böyle" sergisi geldi. resimlerindeki çok katmanlılığı sevdiğim bir ressam yazıcı. acaba devam ediyor mudur hala sergi diye düşündüm, açıldığı günden hatta evvelinden gitmeye niyetlenip kaçırmış olabilirdim (enes bunu duysun) bu üzücü olurdu. baktım ki son günüymüş serginin, belki son ziyaretçisiydim hatta :) neyse yiğit yazıcı'nın resimleri için gittiğim serginin sürprizi fotoğrafları oldu, ilk defa sergilediği fotoğraflarını çok sevdim, resimlerinden daha çok. 




yirmi dört mayıs cuma : 

tophane-i amire'de "piri reis ve 1513 dünya haritası: 500 yılın gizemi " sergisi, piri reis haritaları ve günümüze gelen hikayeleri ilginçti ama belhi'nin, el idrisi'nin, hereford'un, caverio'nun haritalarını görmek benim için çok daha ilginçti. haritalar aslı'nın gündeminde. 

fatih'in tavsiyesiyle gittiğim, defterdar yokuşundaki ebul fazl mehmet efendi camii'nin güzel manzarası, hoşsohbet imamı, bahçesinde dutu, eriği var. kadınlar için namaz kılma yerine açılan kapının kenarı örümcek ağı tutmuş :)  imamına sordum cemaati az bir camiymiş. caminin karşısına açılan italyan hastanesi ziyaretçilerinden öğlen ve ikindi namazına gelenler oluyormuş. 





cami bahçesinden görülen manzara 


caminin tarihçesi de ilginç; 

 II. Selim devri defterdarlarından İdris-i Bitlisi’nin oğlu Ebul Fazl Mehmet Efendi 961 (1554) yılında tophanedeki  evinin civarında Mimar sinan’a bir cami, bir mektep ve kendisi için de bir türbe inşa ettirmiş, 1916 yılındaki Cihangir yangınında yanan cami, dört duvar ve minarisiyle birlikte uzun yıllar öylece kalmış,  1936 yılında vakıflarca toprak üstünde hiçbir izi kalmayacak şekilde yok edilmiş, Cami yeri yıllarca harabe kaldıktan sonra  uzun müddet çay bahçesi olarak kullanılmış. (halk arasında gazino olduğu söyleniyor) 1991 yılında Beyoğlu Müftülüğü ve Türkiye Diyanet vakfı kanalıyla eski mimari uslubuna olarak yeniden inşa  edilmiş 1994 yılı ramazan ayında ibadete açılmış. 

yirmi üç mayıs çarşamba :

ops karaköy'ün güzel kafelerinden biriymiş.










geleceğe dönüş: iki gün sonra, camiden gazinoya dönüşen ve sonra tekrar camiye dönüşen bir ebul fazl mehmet efendi camii göreceğim. şimdi ise gazinovari ışıklandırmasıyla karaköy yeraltı camiini.









bazı insanlar bu manzaraya bakarak çalışıyor, başka bazı insanlar da onlara özeniyor.